1999 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından alınan ortak kararla, doğal kaynaklarımızın sürdürülebilirliğini sağlamak ve su kaynaklarımızın önemine dikkat çekmek için 22 Mart, Dünya Su Günü ilan edildi. Her yıl farklı bir tema altında ele alınan Dünya Su Günü, bu yıl, ‘’Ortaklıklar ve İşbirliği Yoluyla Değişimi Hızlandırmak’’ başlığı altında değerlendiriliyor. Peki bu tema bize ne anlatmak istiyor, gelin birlikte inceleyelim.
Burada esas amaç, sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden 6 numaralı hedefe dikkat çekmektir. 6 numaralı hedef nedir diye soranlar için 6 numara; su ve sanitasyon konulu, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için yapılması gerekenleri anlatmaktadır. SKH6 Sentez Raporu’nun 2018 sonucuna göre, dünya 2030 yılına kadar Su ve Sanitasyon konulu sürdürülebilir Kalkınma Hedefi 6’ya ulaşma hedefinden oldukça uzaktadır. Bu hedefe ulaşmak adına ilk faktör, dünya kuruluşlarının ve kurumlarının ilerlemeyi hızlandırmak için ortaklıklar ve iş birliği içinde bir araya gelme kapasitesi olacaktır. 2023 yılının temasının “Ortaklıklar ve İşbirliği Yoluyla Değişimi Hızlandırmak” olması da işte bu yüzdendir. Aslında baktığınızda, tüm dünyayı harekete geçirmek için global bir çağrıdır.
Peki Biz Neler Yapabiliriz?
Hedeflerimize ulaşmak ve sürdürülebilir bir dünya yaratmak istiyorsak bizler de gündelik hayatımızın içinde su israfını önleyecek davranışlar geliştirirsek ancak bir şeyler mümkün olabilir. Aslında hepimizin elinde bunun için çeşitli imkanlar var ve bu imkanlar hiç de zorlayıcı değil. Eğer suyun değerini biliyor fakat nereden başlamanız gerektiğinden emin olamıyorsanız sizinle paylaşmamız gereken birkaç ipucu var.
Öncellikle hepimizin gün içinde yaptığı ufak görünen ancak yine de dikkatlerden kaçmaması gereken yanlışlardan bahsedelim. Örneğin, günlük hayatımızda sık sık yaptığımız eylemler buna iyi bir örnek olacaktır. Bulaşıkları yıkarken, meyve ve sebzeleri kirlerinden arındırırken ya da elimizi, yüzümüzü temizlerken dahi muslukları açık bırakarak ciddi miktarda suyu israf ediyoruz. 2 saniye bile boşa akacak su, geniş ölçekte düşünüldüğünde büyük bir kaynak kaybına neden oluyor. Bu nedenle, bunun gibi standart aktiviteler arasında bile suyu kullanmayacağınız her an musluğu kapalı tutmaya, boşa akıtmamaya özen göstermeliyiz.
Peki, gıda israfının da su kaynaklarının tükenmesinde etkin bir faktör olduğunu hiç düşündünüz mü? Tüm yiyeceklerin üretiminde su kullanılması nedeniyle çöpe giden her gıda, aslında onun için harcanan suyun da zayiata uğradığını gösteriyor. Tüketemeyeceğimizden fazla gıda satın almamalı ve mümkün oldukça yiyeceklerin arta kalan kısımlarını da tariflerimizde kullanmak için alternatifler yaratmalıyız.
Dünya Çapında Değerlendirildiğinde Ne Durumdayız?
1990’lı yıllardan bu yana su kirliliği analizlerinden edindiğimiz bilgiye göre, sonuç ne yazık ki hiç de içimizi açacak seviyede değil. Bu da demek oluyor ki, insanlık olarak bir nevi kendi sonumuzu hazırlıyoruz. Afrika, Asya ve Latin Amerika’da yer alan nehirlerde su kalitesinin daha da düşeceği ise yadsınamayacak bir gerçek. Genellikle endüstriyel atıklardan kaynaklanan ve sayıları yüzleri bulan kimyasalların çeşitli yollarla su yollarına girerek kaynaklarımızı kirletmesi küresel ölçekte karşımıza çıkan en büyük problemlerden biri. Üzülerek söylüyoruz ki, süreç bu şekilde ilerlemeye devam ederse durum geri dönülemeyecek bir hal alacak.
Birleşmiş Milletlerin raporuna göre; bir yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 8.000-10.000 m³ olan ülkeler su zengini, 2.000 m³’den az olanlar su azlığı çeken ülkeler, 1.000 m³’ten az olanlar da su fakiri ülkeler olarak adlandırılıyor. Türkiye, mevcut su kaynaklarını korumayı başaramazsa, 2030 yılında su fakiri sayılabilecek ülkelerden biri olacak gibi.
Mevcut şartlar altında Türkiye’nin genel durumuna baktığımızda ise, son yıllarda meydana gelen yağış seviyesindeki düşüş ve barajlardaki su doluluk oranların azalması kuraklık riskinin ne ölçüde olduğunu bir kez daha bize hatırlattı.
Son 50 yılda Türkiye’deki sulak alanların yarısı su miktarı ve kalitesi bakımından sağlıklı yapısını kaybetti. Başka bir deyişle; üç Van Gölü büyüklüğünde sulak alan ekolojik işlevini tamamıyla yitirdi. Risk yalnızca yüzey sularımızla da sınırlı değil, yeraltı sularımızın seviyesi de alarm veriyor. Orman alanlarımızın da git gide küçülüyor olması kuraklığa zemin hazırlayan bir başka etken. Peki bu kadar karamsar olmalı mı? Bir an önce gerekli önlemleri almak için cevap: Evet! Gelin bir de su kaynaklarımız hakkında gündem yaratmamış detaylara inelim.
Su ve Su Kaynakları Hakkında Bilinmeyenler
*Güney Afrika coğrafyasında yaşayan tüm kadınlar ve kız çocukları su taşımak için her gün toplamda 16 kere aya gidip gelebilecek kadar mesafe kat ediyor.
*Yalnızca bir kalorilik gıdanın üretiminde bile yaklaşık olarak 1 litre su kullanılıyor. 6 litre su ise sadece 100 gram plastik üretmeye yetiyor. 1 kilo pirinç üretmek istersek bu oran 3500 litreye çıkıyor. 1 kilo et üretmek için ise ihtiyacımız olan su miktarı 15 bin litre.
*Dünya üzerinde tam tamına 780 milyon insan su kaynaklarına erişemiyor.
*Duşa girdiğimizde sadece 1 dakika içinde harcadığımız su miktarı, ki bu 15 litre su demek, Sahra altı bölgesinde hayatını sürdürmeye çalışan insanların içmek için
kullanabildiği sudan bile daha fazla.
*Çoğunlukla kızlar ve kadınlar olmak üzere insanlar, toplam 125 milyon saatini uzaktaki su kaynaklarına ulaşıp evlerine su getirmekle geçiriyor.
*Son 20 yıllık veriler değerlendirildiğinde kişi başına denk düşen su miktarı Türkiye’de 4 bin metreküpten 1430 metreküpe indi.
*Her yıl 5 ila 15 milyon ton plastik farklı su kaynakları aracılığıyla okyanuslara karışıyor. Yapılan araştırmalara göre gerekli önlemler alınmazsa, okyanusları kaplayan plastiklerin ağırlığının balıkların toplam ağırlığından daha fazla olacağı öngörülüyor.
Her ne kadar durum vahim gibi görünüyor olsa da hala yapabilecek bir şeyler var mı derseniz, tabii ki hala umut var diyebiliriz. Yukarıda da değindiğimiz gibi, öncelikle bizler günlük hayatımızdaki tutum ve davranışlarımızı değiştirerek bir miktar da olsa su tasarrufu sağlayabiliriz.. Bunun yanı sıra, kitlesel projeler gerçekleştiren sivil toplum kuruluşlarına katılıp çevre koruma etkinliklerinde rol alabiliriz. Ancak asıl iş tabii ki toplumsal ve endüstriyel dönüşümü sağlamak anlamında özel şirket ve kamu kuruluşlarına düşüyor.
Altınok palet olarak bizler de, kaynaklarımızın ve hammaddemizin israf olmasını engellemek amacıyla üretimimizde tüm süreci sıfır atık prensibiyle yönetiyor; doğal kaynaklarımızı korumak ve genişletmek adına üzerimize düşen sorumluluğun bilinciyle faaliyet göstermeye devam ediyoruz. Hazinemiz olan suyun kıymetini bir kez daha hatırlatarak, Dünya Su Günü’nü kutlarız!